Konak Meydanı
Tarih boyunca bir liman kenti olarak yaşayan İzmir’in kent merkezi Konak’tır. Yeni yapılan düzenlemeyle, burası aynı zamanda geniş bir rekreasyon alanına dönüştürülmüş ve böylelikle her an cıvıl cıvıl bir yer olmuştur. Meydanda, Kurtuluş Savaşı sırasında işgal kuvvetlerine İzmir’de ilk kurşunu atan Hasan Tahsin’in anıt heykelini, Kütahya çinileriyle donanmış Yalı Camisi’ni, Saat Kulesi’ni, Belediye B inası ve Hükümet Konağı’nı görmek mümkündür.
Hükümet Konağı
1868-1872 yılları arasında yapılmıştır. 9 Eylül 1922’de Türk ordusunun İzmir’e gelmesiyle Hükümet Konağı’na çekilen Türk bayrağı, İzmir’in Kurtuluşu’nu simgelemiş ve buraya ayrı bir önem verilmesini sağ lamıştır.
Saat Kulesi
İzmir’in asırlık simgesi
Konak Meydanı’nda yer alan ve İzmir’in simgesi olan Saat Kulesi, bugün İzmirliler için bir buluşma noktasıdır. 1901 yılında, Sultan II. Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. yılı anısına İzmir’li Levanten mimar Raymond Charles Péré’ye yaptırılmıştır.
Kule, ana gövdesi inşa edilirken kesme taşlar arasında demir ve kurşun kullanılarak depreme dayanıklı hale getirilmiştir.
Kulenin saati, dönemin Türk-Alman dostluğunun yanı sıra, iki hükümdar arasındaki şahsi dostluğun bir hatırası olarak, Alman İmparatoru II. Wilhelm tarafından armağan edilmiştir.
Saat Kulesi’nin altında bulunan geniş odanın dört köşesindeki ç eşmeler, kuleye aynı zamanda “Şadırvan” niteliği de kazandırmıştır. Kulenin bir diğer özelliği ise geçmişte geceleri aydınlatılmak amacıyla içine özel şekilde bir havagazı tesisatı döşenmiş olmasıdır.
Bayraklı / Smyrna
İzmir’in ilk yerleşim merkezi
2000’li yıllarda, Ege Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından Bornova semtinde yapılan kazılar, İzmir’in tarihini yeniden yazmıştır. Özellikle Yeşilova Höyüğü’nden ortaya çıkarılan ve Neolitik Dönem’e tarihlenen hayvan kabartma ve heykelcikleri, çakmak taşından oklar, pişmiş topraktan yapılmış kısa saplı kaşıklar ve labirent motifli mühürler gibi önemli bulgular, İzmir için çok yeni bir tarihî gelişmedir. Bu bulgularla, kentin 8500 yıldır aralıksız olarak bir yerleşim alanı olduğu kanıtlanmıştır.
İzmir’in bilinen en eski ikinci önemli yerleşim merkezi ise bugünkü Bayraklı Tepekule mevkisinde yer almakta ve M.Ö. 3000 yıllarına tarihlenmektedir. Antik çağlarda sularla kaplı olan Bayraklı, İzmir Körfezi’ne doğru uzanan bir yarımada üzerinde kurulmuştur. O dönemin Bayraklı’sı I ve II. Troia’yla çağdaş özellikler taşır. Proto geometrik çömleklerin bulunduğu yerleşimdeki, M.Ö. 10. yüzyıldan 7. yüzyıla kadar tarihlenen Megaron tarzı dikdörtgen planlı evler, Arkaik Dönem’e ait özellikler gösterir.
Kadifekale
İzmir’in ilk tacı İzmir’i ve limanı kuşbakışı gören Kadifekale, antik adı ile Pagos, 186 m yükseklikteki konumuyla bir akropol niteliği taşır. Beş kuleden oluşan batı ve güney yakalarındaki duvar kalıntıları, Büyük İskender’in generallerinden Lysimachos Dönemi’ne tarihlenmektedir.
Büyük İskender’in M.Ö. 334’te Anadolu’ya girmesiyle başlayan Dönem’de İzmir’in yerleşim merkezi, Bayraklı’dan Kadifekale’ye alınmıştır. Coğrafyacı Strabon’a göre en güzel 12 İon kentinden biri olan İzmir’in Kadifekale’den limana kadar uzanan kentsel dokusunda, düzgün taşlarla döşenmiş caddeler, Ana Tanrıça ve Homeros’a adanmış bir tapınak, tiyatro, canlı ticaret merkezi agora, stadyum, tahıl ambarları, su sarnıcı ve su kemerleri bulunuyordu.
Agora
Sanatın, ticaretin, felsefenin merkezi
Agora, etimolojik olarak “kent meydanı, çarşı, pazar yeri” anlamına gelir. Ticari, adli, dinî, siyasi işlevleri olan agora, sanatın yoğunlaştığı, felsefenin temellerinin atıldığı, eyvanların, anıtların, sunakların, heykellerin bulunduğu bir yerdir ve ticaretin kalbidir. İzmir’in Namazgâh semtinde bulunan Agora, Roma Dönemi’nden (2. yüzyıl) kalmadır ve ızgara planlı Hippodamos modeline göre merkeze yakın yerde üç kat hâlinde inşa edilmiştir. İzmir Agorası, Roma agoralarının en büyük ve en iyi korunmuş olanıdır.
İzmir Agorası’nın dikdörtgen formda, ortada geniş bir avlu etrafında sütun ve kemerler üzerine inşa edilmiş, üç katlı ve önünde merdiveni olan bileşik bir yapı olduğu anlaşılmıştır.
Agora’nın kuzey kapısında bulunan Tanrıça Vesta kabartmasının, ilk dönem kazılarda çıkarılan Zeus Sunağı kabartmalarının devamı olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca Tanrı Hermes, Dionysos, Eros, Herakles heykellerinin yanı sıra birçok erkek, kadın, hayvan heykeli, kabartma, figürin, mermer, kemik, cam, maden ve pişmiş topraktan eserler ele geçirilmiştir. Burada yeni bulunmuş yazıtlar, 178’deki İzmir depreminde kente yardım edenler hakkında bilgi vermektedir.
Kemeraltı
Tarihi çarşı dokusu
Kemeraltı, Mezarlıkbaşı semtinden Konak Meydanı’na kadar uzanan bölgeyi içine alan tarihî bir çarşıdır. Çarşının günümüzde ana caddesini oluşturan Anafartalar Caddesi, geniş bir kavis çizer. Bu kavis, caddenin geçmiş yüzyıllarda var olan iç limanın etrafını çevrelemiş olmasından kaynaklanmaktadır.
Eskiden olduğu gibi günümüzde de Kemeraltı Çarşısı, İzmir’in en önemli alışveriş merkezidir. Kapalı ve açık mekânlardan oluşan çarşıda geleneksel Türk el sanatlarından seramikler, çini panolar, ahşap ürünler, tombaklar, halı ve kilimler, deri ürünleri ve geleneksel Ege mutfağının lezzetlerinin her çeşidini bulmak mümkündür.
Konak Pier
Modern alışveriş merkezi
Alsancak ve Konak gibi iş ve ticaret merkezlerine yürüyüş mesafesinde bulunan Konak Pier, Gustav Eiffel’in Fransa’daki bürolarında tasarlanmış, 1875- 1890 yılları arasında Osmanlı Dönemi’nde inşa edilmiş ve 20. yüzyıl ortalarına kadar gümrük binası olarak kullanılmıştır. Çelik konstrüksiyonlarıyla ünlü bu yapı, kısa bir süre önce restore edilerek modern bir alışveriş ve eğlence merkezi olarak yeniden tasarlanmıştır. Konak Pier olarak yeniden adlandırılan bu merkezin 20 bin m 2 lik alanında, elli kadar mağazanın yanı sıra restoranlar, kafeler ve sinema bulunur.
Alsancak Kordonboyu
Şiirlere, şarkılara esin kaynağı Şiirlere ve şarkılara esin kaynağı olmuş, romantik günbatımı, imbatı, barları, kafeleri, balık lokantaları, şık mağazaları, geçit törenleri, koşu ve bisiklet parkurlarıyla ünlü Alsancak semtinin inci kolyesi sahil şeridi, Kordonboyu (I. Kordon), İzmirlileri bir araya getiren bir eğlence ve neşe ortamıdır.
Dönertaş Çeşmesi
Basmane-Dönertaş mevkisinde bulunan Dönertaş Çeşmesi, köşesindeki sütunun dönmesinden dolayı bu adı almıştır ve çevresi de bu adla bilinir. 19. yüzyıl başlarında yapılmış, tek kubbeli, kare planlı bir yapıdır. Çeşme, Türk barok üslubunun en güzel örneklerinden biridir.
Mermer üzerine kabartma süslemelerde Lale Devri’nin kendine özgü teması olan buketli vazo ve meyveli kâse kompozisyonları dikkat çekicidir. Süsleme unsurları olarak lale, gül, gonca, yapraklar, dallar ve benzeri bitki motifleri kullanılmıştır. Yapı, İzmir’in çeşme mimarisindeki en güzel örnekleri arasındadır.
Asansör
Musevi işadamı Nesim Levi tarafından, Mithatpaşa Caddesi’nin üst kısmına çıkmak isteyenlere kolaylık sağlamak için 1907 yılında yaptırılan Asansör, günümüzde İzmir’in ilgi çekici turistik noktalarından birisi olmuştur. Estetik değerlerin ön planda olduğu Asansör, İzmir’in vazgeçilmez sosyal yapılarından biri olarak kabul edilir.
Kızlarağası Hanı
Bir Osmanlı yansıması
Kızlarağası Hanı, 1744 yılında Hacı Beşir Ağa tarafından yaptırılarak hizmete açılmıştır. Osmanlı mimarisinden günümüze kalan, İzmir’deki nadir eserlerden olan han, diğer Osmanlı hanları gibi çarşılı ve avlulu hanlar düzenindedir. Kızlarağası Hanı, dikdörtgen planlı, iki katlı bedesteni ve avlusuyla görkemli bir yapıdır. Son yıllarda yapılan restorasyondan sonra İzmir’in otantik alışveriş ve sosyal yaşam merkezlerinden biri hâline dönüşmüştür.
Çakaloğlu Hanı
Kızlarağası Hanı’nın tam karşısında yer alır. 19. yüzyılda yapılmış olan Çakaloğlu Hanı, özgün mimari öğeleriyle çevredeki diğer hanlardan ayrılır.
Yalı (Konak) Camii
Konak Meydanı’nda, çinileri ve sekizgen planıyla dikkat çeken, İzmir’in en zarif camilerinden olan Yalı (Konak) Camii 18. yüzyılda yapılmıştır. Firuze çinilerle süslü camii, âdeta Konak Meydanı’yla özdeşleşmiş ve Saat Kulesi’nden sonra İzmir’in ikinci simgesi olmuştur.
Hisar Camii
Kemeraltı’nda, Kızlarağası Hanı’nın hemen bitişiğinde bulunan ve İzmir’in en büyük camisi olan Hisar Camii, 1597 yılında yapılmıştır. Camii, kesme taşlardan inşa edilmiştir. Caminin iç süslemeleri ise Osmanlı süsleme sanatının en güzel örneklerini gözler önüne serer.
Kestanepazarı Camii
1667 yılında yapılmış olan camii, kare mekân üzerinde büyük bir kubbe ve etrafındaki dört kubbeden oluşur. Görkemli mihrabının Selçuk’taki İsa Bey Camii’nden getirtildiği rivayet edilir.
Şadırvan Camii
1636 yılında inşa edilmiş olan camii, adını, yanında ve altında bulunan şadırvanlardan almıştır. 1815 yılında onarım görmüştür. Doğuda tek şerefeli bir minaresi ve batıda bir kütüphanesi bulunan caminin mihrap, minber ve vaaz yeri mermerdendir.
Salepçioğlu Camii
Salepçizade Hacı Ahmet Efendi tarafından 1906 yılında yaptırılmıştır. Büyük bir kubbesi vardır ve dış duvarları mermer ve yeşil taşlarla örülüdür. İzmir’in en nadide camileri arasında yer alan, altı bölümlü Salepçioğlu Camii’nin ince yapılı zarif bir mimarisi vardır.
Kemeraltı Camii
Yusuf Çavuşzade Ahmet Ağa tarafından 1671 yılında yaptırılan camii, İzmir’deki eserlerin en önemlilerinden biridir. İbadet mekânı tek kubbeli ve kare planlıdır, minaresi ise batıda yer alır. Alçı süslemeleriyle dikkat çeken caminin etrafında medrese, kütüphane ve sebil vardır.
Aziz Polycarp Kilisesi (İzmir Kilisesi)
İzmir’in en eski kilisesi
Kanuni Sultan Süleyman’ın izniyle 1625 yılında yapılan bu kilise, İzmir’in hâlen kullanılmakta olan en eski kilisesidir. Görkemli freskleri ve duvar süslemeleriyle ünlü iç mekânında, İzmir’in koruyucu azizi Aziz Polycarp’ın Kadifekale’deki antik stadyumda Romalılar tarafından öldürülmesi resmedilmiştir. 19. yüzyılda freskleri restore eden İzmirli mimar Raymond Charles Péré, kendisini de, elleri bağlı, olan biteni çaresizlik içinde izler bir şekilde resmetmiştir. Yine kuzey nefinin yan duvarında yer alan “Azize Anna ve çocuk Meryem” sahnesinde Raymond Charles Péré’nin kızı Mary Péré, çocuk Meryem olarak görülür.
Aziz John Kilisesi
1862 yılında yapılmaya başlanmış ve 1874 yılında hizmete girmiştir. Esas sunak, Papa 9. Pion’un armağanıdır. 1863 yılında, Sultan Abdülaziz’in bu kilisenin inşaatında kullanılmak üzere büyük miktarda altın verdiği bilinmektedir. Kilise, hem Protestan, hem de Katolik Amerikan cemaatlerince hâlen kullanılmaktadır
Aziz Helen Kilisesi
Karşıyaka ilçesinde bulunan ve Raymond Charles Péré’nin imzasını taşıyan Aziz Helen Kilisesi, Gotik canlandırmacı üslubun en anıtsal örneğidir. Kilise, Levanten Aliotti Ailesi tarafından bağışlanan araziye Abdülhamit’in izin fermanıyla yaptırılmıştır.
Sinagoglar
İzmir’de bulunan sinagoglar, Namazgâh semtine bitişik bir alanda yoğundur. Burası aynı zamanda Musevi toplumunun yerleşim alanıdır. 1492 ve takip eden yıllarda İzmir’e yerleşen Museviler, diğer kentlerdekine benzer şekilde, terk ettikleri bölgelere göre kendi aralarında gruplaşarak yerleşmiş ve her grup kendine ait bir ibadethane açmıştır. Hatta Mezarlıkbaşı’ndaki 927 Sokak, Havra Sokağı olarak da anılmaktadır. Sokak, çevredeki sinagogların yoğunluğu nedeniyle bu ismi almıştır.
Beth Israel Sinagogu
19. yüzyılın sonuna doğru İzmirli Musevilerin Göztepe, Karantina ve Karataş semtlerine taşınmaya başlamaları üzerine, 15 Mart 1905 tarihinde Sultan II. Abdülhamit’in fermanıyla yapılan İzmir’in bu en büyük Sinagogu, Karataş Semti’nde, Mithatpaşa Caddesi’ndedir. 1907 yılında kullanıma açılan sinagogun iç düzenlemeleri uzun süre devam etmiş ve ancak 1950’lerde bugünkü hâlini almıştır. Masif maundan inşa edilen ahşap süslemeleri, devrin ünlü ustalarının elinden çıkmadır. Sinagog, alt katı erkekler ve üst katı kadınlar için olmak üzere, 600 kişiye hizmet verebilecek şekilde tasarlanmıştır. Düğün ve Bar Mitsva gibi dini törenler için özellikle tercih edilmektedir.
Algazi Sinagogu
1724 yılında Algazi Ailesi tarafından yapılmıştır. Beth İsrael Sinagogu’ndan sonraki en büyük Sinagogdur. Musevilerin dini bayramlarında ibadete açılmaktadır.
Müzeler
Arkeoloji Müzesi
1984 yılında ziyarete açılan Arkeoloji Müzesi, Prehistorik dönemlerden Bizans Dönemi’ne kadar tarihlenen pek çok eserin sergilendiği üç katlı bir yapıdır. Aphrodisias, Bayraklı, Bergama, Bodrum, Çandarlı, Efes, Erythria, İassos, Klaros, Klazomenia, Kolophon, Kyme, Larissa, Lebedos, Magnesia, Milet, Notion, Phokaia, Stratonikeia, Teos ve Tralles gibi ören yerlerinden çıkan eserlerin sergilendiği İzmir Arkeoloji Müzesi’nde, tarih öncesi çağlara ve M.Ö. 3000’li yıllara ait pişmiş toprak buluntularına yer verilmektedir.
Sergilenen eserler arasında, siyah ve kırmızı figürlü Batı Anadolu çömlek vazoları, sürahiler, şişeler, masklar, heykelcikler, altın, gümüş ve kıymetli taşlardan yapılmış süs eşyası, sikkeler, heykeller, büstler ve portreler bulunmaktadır.
Etnografya Müzesi
1987 yılından bu yana Etnografya Müzesi olarak hizmet veren bina, 19. yüzyıl başlarında neoklasik üslupta inşa edilmiştir. İzmir yöresinin 19. yüzyıldaki sosyal yaşamını tanıtmaya dönük müzede özellikle endüstrileşmeyle birlikte kaybolmaya yüz tutan tenekecilik, nalıncılık, çömlekçilik, gözboncukçuluğu, tahta baskıcılık, halı dokumacılığı, urgancılık, keçecilik gibi el sanatlarıyla İzmir’in ilk Türk eczanesi, meşhur şerbetçisi ve döneme ait giysiler sergilenmektedir. Ayrıca, 19. yüzyıl misafir odası, gelin odası, sünnet odası, gelin başı süslemeleri, para keseleri, cam ve el işlemeleri, sikkeler, el yazması kitaplar ve yazı takımları yer almaktadır.
Tarih ve Sanat Müzesi
2004 yılında açılan Tarih ve Sanat Müzesi’nde, Bayraklı’daki arkaik dönem Smyrna’sından ve Milet, Efes, Klaros gibi diğer Batı Anadolu ören yerlerinden gelen eserler sergilenmektedir. Helenistik ve Roma dönemlerine ait önemli eserler, tek katlı binada seramik, taş ve kıymetli eserler olarak üç ayrı bölümde yer almaktadır. Kıymetli eserler bölümünde, zengin sikke ve bronz obje koleksiyonları görülebilir. Müze, “Fuar” olarak bilinen Kültürpark’ın giriş kapılarından biri olan Montrö kapısına yakın bir konumdadır.
Atatürk Müzesi
1875-1880 yılları arasında yapılan, neoklasik dönem çizgilerini taşıyan bu bina, Alsancak semtinde, 1. Kordon’da yer almaktadır. İki katlı ve İzmir’de çok yaygın olan Sakız mimarisi özelliklerini taşıyan yapının giriş katı mermer tabanlı olup Atatürk büstünün yanı sıra kristal ayna ve değerli mermer heykeller barındırır. Odalarda ise 19. yüzyılda yapılmış görkemli şömineler vardır.
İsmet İnönü Evi Müzesi
İnönü Sokağı No. 20’de bulunan bu ev, Kurtuluş Savaşı’nın önde gelen komutanlarından ve Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün 24 Eylül 1884 tarihinde doğduğu evdir. 1999 yılında, İkiçeşmelik semtinde ziyarete açılan evde İnönü’ye ait eşya ve giysiler sergilenmekte, ziyaretçilere İnönü belgesel filmi gösterilmektedir.
İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi Müzesi
Yıllarca İzmirlilere itfaiye binası olarak hizmet veren bu yapı, kent belleğini canlı tutmak, gelecek kuşaklara İzmir’le ilgili kentsel tarih konusunda zengin bir arşiv aktarmak amacıyla 2000 yılında müzeye dönüştürülmüştür. Müze, adını ünlü belediye başkanlarından Ahmet Piriştina’dan almıştır.
Demiryolları Müze ve Sanat Galerisi
1856-1858 yıllarında İngilizlerce yapılan iki katlı müze binası, dokuz oda ve iki holden oluşmaktadır. Müze, giriş katı Sanat Galerisi olarak düzenlenmiş olan binanın üst katında yer almaktadır. Müzede, geçmişte kullanılan lokomotif ve vagonların kimliklerini yaşatan plakalar, demiryollarının kuruluşundan bu yana kullanılan buharlı lokomotif parçaları, hareket ve yol fenerleri, yol ölçü aletleri, büro malzemeleri, ilk kullanılan telefon sistemleri, buharlı lokomotif maketi ve Atatürk’e ait fotoğraflar yer almaktadır.
Parklar ve Rekreasyon Alanları
Kültürpark
Kültürpark, Akdeniz dokusuna özgü tipik palmiye ağaçları ve yeşil örtüsü, spor ve eğlence tesisleriyle İzmirlilerin başlıca rekreasyon alanıdır. Uluslararası İzmir Fuarı, 1936 yılından bu yana her yıl Ağustos ayının sonunda, burada açılır.
Ege Üniversitesi Botanik Bahçesi
Bornova semtinde, Ege Üniversitesi yerleşkesinde bulunan bu park, Türkiye’nin botanik konusundaki en yetkin ve uluslararası nitelikteki tek bahçesidir. Bahçe, yapay koşullarda, tropik bölgelerden Alp dağlarına kadar geniş bir coğrafyaya ait pek çok bitki türünü barındırmaktadır. Yaklaşık 3000 türün bulunduğu ağaç müzesinde yüzlerce çalı ve ağaç yetiştirilmektedir. Bahçede, ayrıca, kurutulmuş bitki örneklerinin korunduğu ve üzerinde bilimsel araştırmaların yapıldığı bir Herbaryum (tıbbi bitkiler) Araştırma ve Uygulama Merkezi de yer almaktadır.
Teleferik Tesisleri
Balçova semtinde yer alan Teleferik, yolculuğunun sunduğu doyumsuz manzarayla binenleri büyüler.
Balçova Kaplıcaları
Homeros’un destanlarında ve coğrafyacı Strabon’un eserlerinde adı geçen “Agamemnon Kaplıcaları”, antik dönemlerden günümüze dek şifa yurdu olarak kullanılmıştır. Büyük İskender’in askerlerinin yaralarının tedavi edildiği bu kaplıcalar, o dönemde son derece ünlüydü. Günümüzde “Balçova Kaplıcaları” olarak anılan bu bölgede sıcak su, çamur banyosu ve içme suları vardır. Konaklama tesislerinin bulunduğu Balçova Kaplıcaları, daha çok üst solunum yolları, kronik iltihaplar, romatizma, metabolizma ve deri hastalıkları için yararlıdır. Balçova Kaplıcaları’nda bulunan şifalı su, sodyum klorür içermektedir.
Plajlar
101 km. boyunca uzanan altın kum
İzmir ilinin Ege Denizi’ne kıyısı 629 km. uzunluğundadır. Bunun 101 km.’si doğal plaj niteliğindedir. İzmir’in kıyısı, yarımada ve koylardan oluşan coğrafyası nedeniyle, plaj kullanımının yanı sıra su sporları için de olanak tanır. İldeki plajlardan Pamucak, Urla, Gülbahçe, Çeşme, Ilıca, Alaçatı, Altınkum, Gümüldür ve Özdere plajları, kuzeyde Dikili, Çandarlı, Foça ve Ören plajları, kumsal özellikleri bakımından öne çıkmaktadır. Plajlara ulaşım son derece kolaydır. İzmir merkez ve Üçkuyular garajlarından hemen her ilçeye, günün her saatinde araçla ulaşım imkânı vardır.
Yat Limanları
İzmir’de özellikle Çeşme Yarımadası’nın güneyi, Türkiye’nin belli başlı yat rotalarından birini oluşturur. Çeşme-Kuşadası güzergâhı, yat turizmi altyapısının en çok geliştiği alandır. Alaçatı beldesinin güneyinde yan yana sıralanmış koylar, yatçılar için başka bir cennet niteliğindedir.
Mutfak Kültürü
Binlerce yıllık kültürel birikimin iklim ve coğrafyayla sentezi, ziyaretçisini Anadolu’nun en zengin mutfaklarından biri olan İzmir mutfağıyla tanıştırır. Ege medeniyetlerindeki çok renklilik ve hoşgörü, mutfaktaki çeşitlilikte de hissedilir. Arnavutlar, Boşnaklar, Levantenler ve Museviler mutfağa yansıyan çok kültürlü toplumun sadece birkaç temsilcisidir.
İzmir mutfağı, bambaşka bir yolculuktur... “Zeytinyağlılar”, Türklerin Anadolu’ya göç ettiklerinde tanıştıkları bir yemek türüdür. Binlerce yıldır Doğu Akdeniz medeniyetlerinin bulunduğu coğrafyanın en eski bitkilerinden biri olan zeytin ağacı, kendisine Ege Bölgesi’nde de önemli bir yer edinmiştir. Akdenizlilerin ortak kültürel mirasının bir parçası olan zeytin, tarihsel bir besindir. Sağlığın, güzelliğin ve sağlıklı beslenmenin kaynağı olan zeytinyağı, asma yaprağı, bakla, barbunya, börülce, dolmalık biber, enginar, ıspanak, kabak, kabak çiçeği ve lahana gibi sebzelerle şifalı İzmir otlarından yapılan yemeklerin en önemli malzemesidir 23 Zeytinyağı en çok da patlıcan, biber ve kabakla yaz aylarında, havuç ve karnabaharla ise kış aylarında buluşur.
Arapsaçı, hindibağ, ısırgan otu, radika, roka ve semizotu gibi onlarca çeşit ot, yemeklerin yanı sıra salata ve böreklerin aranılan tatlarıdır. İzmir’deki bitki kültürünün yaygınlaşmasında Ege Denizi’ndeki adalardan gelen göçmenlerin büyük etkisi olmuştur.
İzmir mutfağının ana yemekleri arasında domates soslu İzmir köfte, çeşitli garnitür ve soslarla ikram edilen Ayvalık, Bergama, Ödemiş ve Tire köfteleri, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden beri yapılagelmektedir. Arnavut ciğeri, ciğer kapama, çöp şiş, elbasan tava, kuzu etli arapsaçı ve şevket-i bostan ise bu bölgenin diğer vazgeçilmez bazı ana yemeklerindendir.
İzmir mutfağında yolculuğun bir diğer önemli durağı ise deniz ürünleridir. Asma yaprağında pişirilmiş sardalye, dil balığı filetosu, izmarit tavası, kızarmış papalina, sütlü balık, tuzlu balık gibi balık yemeklerinin yanı sıra ahtapot, deniz tarağı, karides, midye, midye dolma, mürekkep balığı ve pavuryadan yapılmış mezeler sofraların ayrılmaz parçalarıdır.
Meyve ve tatlılar olmaksızın bu yolculuk tamamlanmış olmaz. İncir, tüm asaletiyle yüzyıllardır meyvelerin baş tacıdır. Özellikle “Bardacık” olarak tanımlanan türü, yalnızca İzmir ve özellikle Çeşme’de giderek azalan ağaçlarda yetişmektedir. İyi bir sabah kahvaltısı ve yaz meyvesi olan incir, ayrıca fırınlanarak cevizle birlikte seçkin bir tatlı olur. Badem, erik, limon, nar, karadut, dut, mandalina ve portakal gibi meyvelerle birlikte, incirin lezzeti bambaşka güzel olur. Lokma, lor tatlısı, Ege meyve salatası, fırında sütlaç, tulumba, kalburabastı, kazandibi, revani, sakızlı muhallebi, su muhallebisi, şambali, zerde gibi tatlılar, bu yolculuğu tekrarlamaya ayartan tatlardır.
http://www.izmirkulturturizm.gov.tr